11 Şubat 2018 Pazar

Merhaba gezi dostları,

Aradan 10 yıl geçti neredeyse. Hayatımda epey değişiklik oldu. Yeni sitemde yeni yazılarımı yazmaya devam ediyorum.

www.sumrucaliskan.com dan bana ulaşabilirsiniz!

Sevgiler,

25 Aralık 2011 Pazar

Fuerteventura

Bu gezimizle birlikte içimizdeki interrailci ruhu tatile çıkardık ve kendimize paket tur satın aldık:) Çünkü geç kaldık! Ben bütün planlarımı en az 6-8 ay öncesinden tamamlarken yol arkadaşımın ihmalleri sonucu katılabileceğimiz tüm turlarda yerler dolmuştu, bir Fas bir de Dubai fırsatı kaçırdık:( Almanya üzerinden uçacağımız için Noel tatili dönemi biletleri çoktan fırlamıştı.Rotamızı sıcaklara çevirip belki deniz tatili Aralık'da daha iyi olur diyerek bir haftamızı çölün ortasındaki süper şirin otelimizde geçirdik. Bu turu ararken yine güzel siteler keşfettik. Sanırım önce bunlardan başlamalıyım: Bunlardan ilki www.skyscanner.com.tr;. Diğer ülkelerde ve dillerde de mevcut hatta mobil telefonlar için app. de var ve çok pratik. Gün ay ve hatta yıl bazında uçak bileti arayabiliyorsunuz. Küçük bir tüyo: Bir kaç hava yolu bu sitede yok bu yüzden bu hava yollarının kendi sitelerine girip bilet fiyatlarını kıyaslayabilirsiniz.

Bunun dışında Almanya'da süper rotalara tur düzenleyen ekonomik tur kapsamında bence çok yeterli olan Lidl Reisen(bu Almanca versiyonu) diğer ülkelerdeki faaliyetlerini bilmiyorum. Maalesef Türkiye'de yok. Lidl marketlerinde ve internet sitesinde her 15 günde yeni katalogları çıkıyor acele eden bu güzel turlardan yararlanabiliyor. Acele eden kısmını vurgulama gereği duydum çünkü çok rağbet var ve bizim gibi Türk insanları gezi planlarını 10 ay öncesinden yapmadığı için bekledikçe fiyatlar artıyor ya da turlar doluyor. Dolayısıyla her şeyin başı önce plan!!:)

Üçüncü önerebileceğim site yine Almanya'dan L'Tur. Son dakika fırsatlarıyla 10 ay öncesinden plan yapma yeteneği olmayanlar için 1-2 ay öncesinden deniz ve kayak tatili rotalarına uçak+transfer+otel paket turları satın alabilirsiniz. Sitesinde günlük fırsatlar yapıyor. Böylece %30-%40 indirimlerinden yararlanabiliyorsunuz.

Bu gezim sırasında TUIFLY'ı ilk defa denemiş olup uçuş sırasındaki ilgiden de çok memnun kaldığımı söylemeliyim. Hizmet kalitesi beklentimin çok üzerindeydi.

Fuerteventura , 2011 yılında Rüzgar sörfü ve Kiteboard sporlarında Dünya şampiyonasına ev sahipliği yapmış. Atlas okyanusundan gelen rüzgar, sörfçüler için mükemmel! Ayrıca öğrenmek isteyenler için günlük ve haftalık teori kursları var.

Yılın bütün ayları tatil yapmak ve denize girmek için uygun. Sıcaklık aralık ayında 23-24 dereceydi. Ben deniz suyunu biraz soğuk bulduğumu söylemeliyim. Kuzeyde yaşayan tatilciler için suyun sıcaklığı çok iyiydi, denizin ve havuzun tadını fazlasıyla çıkardılar. Ada yemekleri damak tadımıza uygun ve balık ağırlıklı. Sanırım en çok bunu özleyeceğim, denizden çıkan her şeyi yiyenlerdenseniz vazgeçmeniz çok kolay olmayacaktır :)

Bunun dışında adada turistler için güzel aktiviteler düzenleniyor. Örneğin Kanarya adalarının en büyük hayvanat bahçesine günlük turlar. Otelinizden rezervasyon yaptığınızda cüzi miktarda indirim de yapıyorlar. Tur kapsamında 4 adet gösteri de bulunmakta. Timsah ve yılan gösterisi, yırtıcı kuşlar gösterisi, papağan gösterisi ve fok gösterisi.. Gösteriler çok hoşuma gittiğini söylemeliyim. Afrika'ya henüz gitmemişler için Afrika'ya giriş dersi kapsamında :) Öncelikle afrika hayvanlarını, kaktüsleri ve çölü soluma anlamında ideal:) Bunun bir üst versiyonu Afrika safarisi olacaktır. Jübile ise köpek balığı dalışı :) Ben bu üçüncüsü konusunda hala şüpheliyim:)

Tekne turları ile yakınındaki diğer ada olan Lanzarote 'ya da geçiş yapılabilir.

Şimdi adada kısa bir gezintiye çıkalım mı?

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

23 Ocak 2010 Cumartesi

Atina ve Kos

Seyahatlerimin arasında Atina’nın ayrı bir yeri vardır bende, çünkü Atina, gezi planlama yeteneğimi keşfetmeye başladığım ve bu şekilde gittiğim ilk yurtdışı şehri. Evet, “emekleme” dönemi sırasında çıktığım bu gezi, daha sonralardaki gezi planlarıma kıyasla çok daha az detaylı ve çok daha az planlı oldu diyebilirim. İstanbul – Atina arası bir otobüs bileti, ama sadece gidiş, ( Dönüş planı olmadığı için bize ayrılan sürenin sonlarına doğru yaşadığımız paniği okuyacaksınız :) )

19 Mayıs tatilinin pazartesi gününe denk gelmesi nedeniyle (2008 yılı) 3-4 günlük tatil elde etmenin heyecanını internette durmaksızın uçak bileti arayan ben çaresizce bari bir de turlara bakayım belki oralardan bir şeyler çıkar diyerek bazı tur sitelerinin sayfalarına bakmaya tam 1 ay öncesinden koyulmuştum. “Baştan başa Yunanistan turu” nu inanılmaz bir fiyatla sunan bir tur şirketini hemen arayarak rezervasyon yaptırdım...Birkaç arkadaşa tur sayfasının linkini göndererek ve gidecek kişiler listesini hazırladım. Geziye son bir gün kala tur şirketi yeterli sayıya ulaşamadığı için turu iptal etti.:( Elimizde “Baştan başa Yunanistan turumuz” için tarihi ve turistik bilgiler ve ekstra tur programları yerine yapabileceğimiz aktiviteler dışında pek bir şey kalmamıştı. İki seçenek vardı: Ya çok heveslendiğimiz tura gidememek ya da hırs yapıp şartları zorlamak:) Genelde çabuk pes eden insanlar olmadığımız için apar topar internette alternatifler aramaya koyulduk… Sonra Almanya’da kaldığım dönem içerisinde ülkeler arası yolculuklar için tüm Avrupa’ya rotası bulunan “Eurolines” otobüs firması aklıma geldi. Belki Türkiye’de de hizmetleri bulunur dedim ve siteden Türkiye- Yunanistan ve Türkiye- Almanya seferleri için Ulusoy ve Varan’la anlaşması olduğunu gördüm. Koltuk rezervasyonu yaptırarak ve o geceyi Atina’ya ait butik otel ve hosteller listesi, metro haritası ve yapılacakların bir kağıda toplanmasını tamamlayarak geçirdim. Otobüse tam zamanında yetiştik genelde böyle bir huy edinmiştik son zamanlarda tren ve otobüslere zamanında yetişememe gibi:) fakat dönüşümüzün Pazartesi olması sebebiyle o gün dönüş seferleri olmadığını öğrendik:( Hay aksi dediğinizi duyar gibiyim… Bizden de aynen böyle bir ses çıktı fakat buraya kadar geldik dönüşü trenle yaparız diyerek yine de gidiş biletini aldık.:) Biraz fazla cesur davrandık sanırım;) Yolculuk başlar başlamaz, planların bir kez daha üstünden geçerek yarı internasyonel otobüsümüzde çevreyi incelemeye koyulduk. Yan tarafımızda oturan Koreli’ye bakıp bakıp biraz şaşkınlıkla acaba Kore’den mi başladı bu yolculuk silsilesine diyerek biraz gülerek ve hatta anlamadığını umarak yer yer esprilerimize konu ettik. Az uz değil 16 saate yakın yolculuk ettik o otobüste farklı ve güzel yerlerde molalar vererek... Yunan kültürüne ve yemeklerine hafiften giriş yaptık..İlk izlenimimiz yemek tatlarımızın gerçekten çok benzer oluşuydu. Bazıları yemeklerin Türkçe isimlerini de söyleyerek bizlere hiç beklemediğimiz jestler yaptı..Hani bunlar bizi sevmiyordu? Sanılanın aksine izlenimlerimiz Türk olduğumuzu öğrendikten sonraki davranışları o eski Türk-Yunan düşmanlığının daha global düşünen genç kesimde azaldığını söylüyordu. Genellemeler doğru değildir diyerek izlenimlerim üzerine bunu söylediğimin tekrar altını çizmek isterim.

Zaman bolsa ve otobüste uyuyamama gibi bir problem yoksa eğlenceli oluyor bence otobüs yolculukları. Uyku harici zamanlarda geçilen yolları seyre dalmak ve sadece şehir merkezlerini değil, tüm coğrafya hakkında gözlem yapmak ve bilgi sahibi olmak için birebir. Aynı zamanda da oldukça ekonomik (2008 Mayıs kişi başı 108 Liraydı).

Yolculuğun en sıkıntılı kısmının Yunanistan sınır kapısında muhtemelen yaşanacaklar olduğunu düşünmüştüm, açıkçası kulaktan dolma öğrendiğim otobüsten indirilme, üst-baş araması, eğitimli köpeklerle otobüsün aranması, türlü aşağılanmalar ve zorluklar gibilerinden “sahneler” vardı aklımın bir köşesinde ama bunların hiçbiri olmadı. Yurtdışı çıkış harcını yatırmayanlar harçlarını yatırdı, Türkiye çıkışı mühürleri pasaportlara vuruldu, otobüsümüzün muavini pasaportlarımızı topladı, daha sonra tek sıra halinde gişedeki Yunan memurdan giriş mührü alarak işlemi tamamladık, işte hepsi bu kadar. O an ne kadar da kötümser olduğumu anladım :))

İşte size İpsala sınır kapısında çektiğim Resim ...Karayolu ile ülkemi ilk terkedişimin heyecanı...



Telörgüler ve sınırı çizen Meriç ırmağı



Sabaha karşı Atina’ya indiğimizde hava bir Mayıs sabahına göre oldukça serindi diyebilirim. “Acaba hep böyle mi olacak” türünden hayıflanmalarım birkaç saat içinde kaybolacaktı. Kısa bir araştırmadan sonra otelimizi bulup odamıza yerleştik ve şehre renk gelmesini beklemek ve biraz da dinlenmek üzere birkaç saat uyuduk. Küçük bir tüyo, yüksek tavanlı odalarda uyumak bence daha “verimli” oluyor. Uzun yıllar önce inşa edildiği her halinden beli olan otelimizde tavanlar her yerde hayret verecek şekilde yüksekti. Bunun hoşuma gittiğini itiraf etmeliyim.

Tazeleyici uykudan sonra otelden aldığımız şehir haritasıyla ve açlıktan zil çalan midelerimizle yollara düştük. İlk rotamız (tahmin etmek çok da zor olmasa gerek) tanrıların dağı Olimpos ve Akropolis !!!









Seyyar satıcıları ve irili ufaklı kafeteryaları geride bırakıp toprak yoldan yürüyerek tırmanmaya başlıyoruz. Tırmanışta ve aşağı inişte irili ufaklı tur gruplarının çoğunluğunu oluşturduğu bir insan seli var ve eminim bu ince toz bulutu yol boyunca hiç eksik olmayacak. İyi ki bu bahar mevsimi gelmişiz diye geçirdim içimden, ya yazın yanacaktık burada, ya da kışın çamura bata çıka ilerleyecektik !!
Kısa bir tırmanışın ardından görkemli Akropolis’e ulaşıyoruz.

Olimpos gezisinin ardından gece için enerji toplamak üzere otelimize geri dönüyoruz. Yolda gözüme çarpan, sıra sıra dizilmiş ve giyim eşyası satan ufak tefek dükkanlardan size bahsetmeden edemeyeceğim. Malumunuz, Yunanlarla Türklerin arası, kim ne derse desin, pek de iyi sayılmaz. Yüzyıllardan beri süregelmiş ve kah yükselip kah alçalan tansiyonla seyreden bir kültür mirası gibi sanki. Bizans devrinden, hatta belki daha da öncesinden başlayan, yüzyıllarca bazen alenen bazen de gizlice devam eden, 1453 İstanbul’un Fethi’nde veya 1922’de İzmir’de tavan yapmış bir nefret bu Yunanlardaki. İşte o nefret T-Shirtlerde, Sweatshirtlerde, eşofmanlarda, şapkalarda, çantalarda adeta vücut bulmuş. Konstantinapolis baskılı veya Türk bayrağını parçalayan kartal baskılı o kadar çok eşya var ki burada. Siz hiç Türkiye’de böyle Yunan düşmanı, ya da bırakın sadece yunanları, bir dargın bir barışık geçinip gittiğimiz onca ülkeden herhangi birini alçaltan ya da karalayan eşyalar satan bir mağaza hatırlıyor musunuz? Ben öyle bir mağaza gördüğümü hiç hatırlamıyorum. İnsanların sıcaklığına nispeten bu eşyaları görmek bence hayal kırıklığı yarattı açıkçası...

Gece şu meşhur Yunan tavernalarından birini bulmak hedefiyle barlar sokağı olarak adlandırılabilecek bir yere gittik. Burası birbirine geçmiş birkaç sokaktan oluşan, her bir kapıda garsonların sizi nazikçe içeri davet ettiği, her tarafından müzik sesleri yükselen çok şirin ve rengarenk bir yer. Küçük bir tanesini seçtik ve içeri girdik. (Buraya bir parantez açayım ve bir tavsiyede bulunayım. Atina’da bilmeden de olsa verdiğimiz bu doğru karar ilerde başka şehirlere gittiğimiz zaman daha da farklı tecrübelerle aklımızda yer etti: Küçük ve az gösterişli yerlere gitmekte fayda var. Daha büyük, reklamlı yerler bence daha fazla turist çekmek için, öyle olunca da o yöreye özgü motiflerin ya da adetlerin orijinalini ya da otantikliğini öyle yerlerde bulmak pek de mümkün olmuyor diye düşünüyorum.) Orta yaşlı, tok ve bir o kadar da etkileyici ve güzel sesli bir bayan, ona eşlik eden duayen çalgı ekibi, hafif tatlı uzo, o anın keyfini kaçırmamak için daha fazla anlatmayacağım, gidip kendi gözlerinizle görürsünüz :))



Uzo da şişede durduğu gibi durmayanlardan :))

Ertesi gün, ve aynı zamanda gezimizin son günü, şehri gezmek ve dönüş biletimizi almak üzere sabah erkenden yollara düştük. O sevinç ve heyecanla dönüş biletini en sona bıraktık. İlk durak şehrin kalbi Syntagma Meydanı. Ortada güvercini eksik olmayan fıskiyeli havuz ve sağlı sollu konumlanmış ağaçlarla tam bir buluşma veya dinlenme yeri burası. Parlamento binası da yine burada, ayaklarında kukuleta benzeri ayakkabılarıyla askerlerin nöbet değişimi beklenip görülesi bir seremoni. Hemen yakındaki milli parka da mutlaka uğramak gerekiyor. Küçük göleti, tertemiz havası, türlü bitki ve ağaçlarıyla insana kaybettiği enerjiyi geri veren bir yer burası. Çok da ilginç bir olaya ev sahipliği yapmış burası, Yunan tarihindeki bir kırılma noktası hatta.





İlk olimpiyatların düzenlendiği Stadyum ve Ulusal Arkeoloji Müzesi de görülebilecek yerler arasında.





Atina gezimizi böylece tamamladıktan sonra dönüş biletlerini almak üzere önceden yerini bellediğimiz tren istasyonuna yöneldik. Görevliye bilet sorduğumuzda acı bir sürpriz bizi epey bir panikletti, ertesi gün İstanbul’a tren yoktu! İşe yetişmek için mutlaka ertesi gün yola çıkmalıydık. Panik anında insanın kafası kısa bir süre duruyor, plansızlığından ya da hatasından dolayı kendine kızıyor ve vakit kaybetmeden alternatif çözümler bulmak için zehir gibi çalışmaya başlıyor. Bizde de aynen böyle oldu ve kurtuluş yolu ararken amaçsız gezindiğimiz caddede gördüğümüz tur acentelerinin camlarındaki ilanlar zihnimizde şimşekler çakmasına sebep oldu: Gemiyle dönecektik! Bir kapı kapanır, bir kapı açılır, ya da Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir sonra da buldurur, ne derseniz deyin ama o andaki sevincimiz görülmeye değerdi :))

Acentedeki elemana uyguladığımız kısa bir sorgulamanın ardından Atina’nın 10 kilometre güneyindeki Pire limanından Bodrum’a çok yakın bir Yunan adası olan Kos’a gemi kalktığını öğrendik ve bilet aldık. Kos Adası’ndan da Bodrum’a sık aralıklarla çalışan deniz otobüsü benzeri vasıtalar varmış. Hiç hesapta yokken bir de Yunan adası görmek varmış :))

Pire’ye gitmek üzere neşeyle tren istasyonuna gittik. Yolda ünlü Olympiakos Stadı’nı bile gördük :)) Pire tren istasyonuna indiğimizde daha önce hiç bu kadarını bir arada görmediğimiz bir açık pazar ile karşılaştık. Pazar ama öyle sebze meyve pazarı değil, zenci satıcılar yol kenarlarına serdikleri beyaz çarşaflar üzerinde ünlü markaların çok başarılı taklitlerini satıyorlar. Güneş gözlükleri, çantalar, şapkalar, aklınıza gelebilecek tüm pahalı markaların birebir kopyaları göz alabildiğince sıralanmış. Saate bakıyoruz, daha yarım saatten fazla vakit var, hemen karşısı da devasa gemilerin dalgalarla salındığı liman, öyleyse bu iştah kabartan pazardaki birkaç tezgaha göz atmakta bir sakınca yok. Yok da, keşke daha önce bizim peronun nerde olduğunu bulsaydık. Yarım saat sonra liman tarafına geçtiğimizde karşımızda “Port-7” vardı. Elimizdeki biletlere baktık, “Port-1”. “Ne olacak, arada altı peron var” demeyin, devasa gemilerden bahsediyorum, şu ülkelerarası seyahat eden, binlerce yolcu ve yüzlerce araç taşıyabilen gemilerden. Hal böyle olunca varın siz düşünün bir peronun genişliğini. İşte o anda günün ikinci paniği, ancak bu sefer çaresizliği yaşandı. Sırtımızda çantalar, elimizde torbalarla koşuyoruz artık umutsuzca, gemini kalkmasına da sadece birkaç dakika var. Bu gemiyi kaçırırsak eğer, bir sonraki ertesi gün, yani biz işe yine geç kalıyoruz, yanan biletler de işin tuzu biberi. İşte bu karışık duygularla canımızı dişimize takarak sıcağın altında koşuyor, koşuyorduk ama umut giderek azalıyordu. Zaman birden hızlanmış, yol da gittikçe uzamış gibi geliyordu artık. Allahtan akıl edip de yanımızdan geçen bir motosikletliye “dur” dedik, o da sağolsun durdu ( ama bu durdurma öyle bir otostopçu gibi kenarda el kaldırma gibi değil de, düpedüz yolunu kesip adamcağızın motorunu neredeyse zorla durdurup arkasına atlamak şeklinde oldu :). Adamda sıfır İngilizce, bizde sıfır Yunanca, bir süre karşılıklı “bağrıştıktan” sonra adam derdimizi anladı ve birinci perona doğru yollandık. Gayet ufak bir motorda üç kişi, neredeyse yürüme hızında giderken bir de üzerine adam yanlış yöne saptığını fark edip geri dönüp yeniden başka bir araya sapınca bizdeki sinirlerin boşalması sebebiyle adamcağıza ağzımıza geleni söyledik. Bağırıyorduk ama adam motorun gürültüsünden bizi duyamıyordu, zaten duysa da bir şey anlamazdı. Şimdi düşünüyorum da, ne kadar ayıp etmişiz, ya anlasa, gemiyi kaçırmanın üzerine bir de dayak ye !

Port-1”e vardığımızda gemi kapılarını yavaş yavaş kaldırmaya başlamıştı bile. Uzaktan el kol sallayıp bir müddet daha koştuktan sonra kendimizi güç bela içeri attık. Arkamı dönüp motorlu adama el salladım, o da el sallayıp geri döndü. Şimdi ne kadar minnettar olduğumu bir kez daha hatırladım, keşke tekrar görüşsek de bir iki kadeh uzo ısmarlasam :))

Yaklaşık 13 saat süren bir gemi yolculuğundan sonra Kos’a geldik. Geldik derken, tesadüfen uyanıp geminin bir limanda durduğunu fark edip de sağdan soldan Kos’a geldiğimizi anlayarak apar topar gemiden indik. Burası plajlarıyla, restoranlarıyla tam bir yazlık mekan, ama maalesef bizim gittiğimiz Mayıs ayında sezon pek daha başlamamış gibi görünüyordu. Olsun, biz yine de gezdik gördük, hatta mayomuzu giyip güneşlendik bile. Beach clubları, şehrin içindeki tarihi dokusu ve Greek salatalarıyla bir gün boyunca bize inamılmaz tatil keyfi yaşattı Kos. Tekrar gitme planımız var özellikle diğer Yunan adalarıyla birleştirip bu sefer sadece planlanmış(!) deniz tatili amacıyla:))





12 saatlik Kos'daki bulunuşumuzun ardından Bodrum'a kalkacak olan teknenin yanına 1 saat önce giderek kendimizi garanti altına almayı başardık ;) (Gemi fiyatlarını merak edenler için 45,50 Euro Pire – Kos, 28 Euro Kos - Bodrum) 1 saatlik yolculuğun sonunda karayolu ile terk ettiğimiz güzel ülkeme deniz yoluyla girecektim :p

Aşağıdaki resim; uzaktan Bodrum kalesini ve Türk bayrağı görmenin mutluluğu ile çekilmiştir:))



Mutlu son :)

29 Ağustos 2009 Cumartesi

Sofya




Merhaba gezi dostları !

Yürümekten ayakları patlaması ve yatay şekle geçince yorgunluktan uyuyabilmesini dert etmeyecek kadar bu yaz tatilinin tadına çıkarmaya endekslenmiş kafadarların öyküsüdür bu. Bu yaz yıllık iznimizde Sofya'dan başlayarak baştan başa İtalya turumuzu paylaşmak istiyorum öncelikle blogumda tabi tüm püf noktalarıyla birlikte:)

Aslında aklımızda Bulgaristan üzerinden İtalya'ya geçmek gibi bir fikir hiç yoktu ama insan bu, zora gelince öyle değişik alternatifler bulabiliyor ki... Bizim başımıza gelen herhalde dünya üzerinde çok az kişinin başına gelebilecek bir durum. Şubat ayı gibi Ağustos tatilimizin planını oluşturmaya başladık. Geçen sene İskandinavya turu yaptıktan sonra bu sene biraz daha iklimi sıcak bir ülkeye gitmeye kadar verdik. Myair firması İstanbul-Bari ve İstanbul-Milona seferleri yapan Türkiye- İtalya arası çalışan tek low cost uçak firmasıydı..."Dı" diorum çünkü şimdilik yok..Ve düşünün 24 Temmuz'da basına düşen bomba gibi bir haber: "Myair borçları nedeniyle İtalyan sivil havacılık kurumu ENAC'ın kararıyla geçici süreliğine uçuşları durdurulmuştur". Biz ise bavul hazırlama arefesindeyiz ve tüm rotamız hazır.Rota'da uçak kullanmamız gereken yerlerdeki uçak biletlerimiz bile hazır:(
1 hafta boyunca uyanır uyanmaz internette myair'in son durumunu borsa da hisse senetleri olan kişiler gibi çok yakından takip ettim. Bazı forum sitelerinde, benim gibi o hafta içerisinde uçuşları olan insanların ne yaptıklarına baktım. Bir çoğu Yunanistan üzerinden gemiyle gitmeye karar vermişti. Fakat o kadar saati çöpe atmak istemiyordum çünkü Yunanistan'a zaten iki kez gitmiştim ve trenle Atina gerçekten uzaktı. Türkiye'den direkt giden havayollarının bileti ise son bir haftada ateş pahası haline gelmişti fakat bu geziyi iptal etmeye hiç mi hiç niyetim yoktu. Almanya'da gördüğüm ve dikkatimi çeken Wizzair firmasının Sofya üzerinden Milano'ya tam benim istediğim günlerde uçuşu vardı ve son bir kaç gün olmasına rağmen aldığımız biletle aynı tutardaydı. Bu bizi inanılmaz mutlu etti. Bir yeni Avrupa (!) şehri görmek ise gerçekten cabasıydı... Son iki günü Sofya'da bir gün için neler yapılırı araştırarak hatta bulduklarımızın birçoğunu yanımıza alarak yola koyulduk.Otobüste nasıl olsa zamanımız olacaktı onları detaylı detaylı okumak için :p

İstanbul – Sofya arası otobüsle yaklaşık 9 saat, fakat buna bir de Kapıkule’de önceden kestirilemeyen ama kaybedilmesi kaçınılmaz zamanı da eklemek gerekiyor. Bulgaristan’a girer girmez asılmış devasa EU bayrakları sizi bir Avrupa ülkesine girmiş gibi hissettirebilir, ama pasaportunuzu kontrol edecek Bulgar polisinin Schengen vizenizi daha önce hiç böyle bir şey görmemiş gibi evirip çevirmesi ve “Nerede vize?” der gibi ilginç ilginç bakması sizi bu hayal dünyasından çıkaracaktır. Bir küçük bilgi vermek gerekiyor burada, Schengen vizesi sahibi Türk vatandaşları Bulgaristan’dan transit geçme hakkına sahip ve bu geçiş esnasında maksimum 5 gün kalınabiliyor, ama en doğrusu Bulgaristan’a girildiğinde aynı gün içerisinde ülkeden çıkış yapmak:) Kısa bir kaosun ardından görevlilere güç bela İtalya’ya uçacağımızı anlatıyoruz ve anlaşıyoruz, ardından bir müddet gecikmesine sebep olduğumuz otobüsümüze şaşkın ama mağrur bir şekilde geri dönüyoruz. Bu arada, Kapıkule tabelasını çekmeye kalkışırsınız diye söylüyorum, çaktırmadan yapın çünkü o bölgede fotoğraf çekmek yasak !!

Sofya otobüs terminaline saat 7 gibi iniyoruz. İnsanların dil bilmemesi size ilk başta garip gelebilir, ama Bulgaristan’da buna gerçekten alışmalısınız. Tourist Information’da normalde size yardımcı olmak için hazırda bulunması gereken bayanlar bile sadece Bulgarca biliyorsanız halinizden anlayacaktır. En iyisi el kol hareketleriyle ya da belki biraz en temel İngilizce ile bir Sofya haritası almak ve oradan uzaklaşmak :) Ne de olsa Sofya için Milano uçağından önce bir günümüz var !



Metro (daha doğrusu tram) istasyonu hemen terminalin yanında, oradaki bir gişeden günlük bilet almanızı tavsiye ederim, 4 Leva (1 Leva yaklaşık olarak 1 Lira ediyor) ve sınırsız biniş hakkı sağlıyor. Biz de otelimizin bulunduğu ve sonradan en hareketli cadde olduğunu anladığımız Vitosha Bulvarı’na doğru yola çıktık. Bu arada otel ve hosteller içinde www.hostelworld.com ile isteğinize uygun arama yaparak, kalacağınız yerin fiyatından ufak bir miktarını ön ödeme yaparak rezervasyonla garanti altına almış oluyorsunuz, ayrıca site çok kullanışlı ve para birimi olarak da çeşitli seçenekleri var, tavsiye edilir. Burası çoğu markanın mağazalarının bulunduğu ve şık kafelerin yol boyunca sıralandığı hoş bir bulvar. Bayanlar özenli (!)kıyafetleriyle, baylar da ilginç takıları ve saçlarıyla yanımızdan salına salına geçiyor, biz ise yürüyüş için uygun ve rahat kıyafetlerimizle biraz tarz yoksunu kaldığımızı hissediyoruz ama olsun, önemli olan maksimum seviyede yer görmek :p (Bu gezi sırasındaki inandığımız cümle oldu bu, zaman zaman tekrarlanacaktır.) Bayanların özenli kıyafetleri kısmını ise Macaristan ve Letonya gezimi anlatırken detaylarına gireceğim. Sanırım bu doğu bloğu ülkelerinin bayanları bu giyinme işini iyi biliyor, yanınızda sevgiliniz ya da kocanız varsa karşıdan gelen bir bayana bakıp bakmadığını anlamak için göz kontrol mekanizmanız yoğun bir şekilde çalışabilir ve yorulabilirsiniz;)

Sofya’nın, hatta Bulgaristan’ın sembol abidelerinden biri olan Alexander Nevski kilisesi mutlaka görülmesi gereken bir yer. 45 m. yüksekliğe ulaşan altın kaplı kubbesi ile 20. yüzyılın ilk yıllarında, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı'nda ölen 200 bin Rus askerinin hatırasına inşa edilen katedral, Ortodoks inancının en büyük ibadethanelerinden sayılır. Bu kilise şehrin en turistik yeri ve etrafında çok sayıda turistik eşya satıcısı mevcut. Eski sisteme ait ne varsa satılık... Paralar, madalyalar, ikinci dünya savaşı sırasında bulunan antik eşyalar, naziler ve sovyetlere ait entaresan eşyalar. Bense şu an için Rusya'ya gitme planım yok en iyisi buradan alıyım diyerek beşli şirin bir matruşka setiyle kendimi mutlu ettim;)

Bir de Osmanlılar döneminden kalma Banyabaşı camiden (Banya Bashi Mosque) bahsedelim.
Internetteki bilgilere göre; Avrupa'nın en eski camilerinden biridir. Kuruluş tarihi hakkında çeşitli tarihler söylense de 1566 yılı kabul edilir. Mimar Sinan tarafından tasarlanmıştır. En dikkat çekici özelliği geniş kubbesi ve minare yüksekliğidir. Bulgar makamlarının ve ırkçı partilerin faaliyetlerine rağmen cami bugün Sofya'da ibadete açık kalabilen tek camidir.

Bir bonus aktivite de Zhenski Bazar’ı, yani kadınlar pazarını ziyaret etmek oldu. Burası kıyafetten yiyeceğe, kapkacaktan ikinci el eşyaya kadar geniş yelpazede komik derecede ucuz eşyaları beğeninize sunan bir pazaryeri. Ne olduğunu bile anlamadan birer T-Shirt alıverdik bile! Yalnız kapkaççılara dikkat etmekte fayda var, kendileri baya bi sakıncalı görünüyor. (2009 Ağustos itibariyle 1 € = 1,95 BGN) Alışverişlerde euroyu da kabul edebiliyorlar her ne kadar alışveriş kısmında gayet problem yaşansa da (ingilizce bilinmemesi nedeniyle) sonuçta euro ödemeyle siniriniz biraz daha yatışıyor.

Yemek menülerine baktığımızda Türk yemek isimlerini bulabiliyoruz. Örneğin; işkembe çorba(shkembe chorba), tarator, kavurma( kavarma) ve "gevrek" le "boza" da kültür etkileşimlerinin bir sonucu...

Şehirdeki gece kulüplerinin ve adımbaşı gördüğümüz casinolarının da Sofya gecelerini bir hayli renklendirdiği aşikar. Alkol fiyatları ve yeme içme özellikle İstanbul'a kıyasla çok uygun..

Kayakçılara müjde!

Caddenin adını aldığı Vitosha Dağı, şehrin sırtını yasladığı bir dev gibi yükseliyor arkada. En yüksek noktası 2290 metreye ulaşan dağ, kış mevsiminde kayak sporuna gönül verenleri memnun ederken, şimdilerde sıradışılık peşindeki paparazzilerden sıkılmış olan Avrupa jet-setinden ünlü simaları da ağırlar olmuş. Dağın eteklerinde yer alan Doğu Avrupa ortaçağ eserlerinin en iyi örneklerinden Boyana Kilisesi, içindeki mükemmel freskoları sayesinde, UNESCO tarafından 1979'da Dünya Kültür Mirası Listesi'ne alınmış.

Kısıtlı zamanımız nedeniyle biz kayak kısmını tamamlayamadık ama olsun en azından bir daha geldiğimizde yapacak bir şeyler kaldı diyerek pembe kanatlı uçağımız olan:) Wizzair'e gidebilmek için havaalanına doğru yola çıktık. Şehir merkezinden havaalanı 10 Leva. Taksi kullanmak gayet uygun. Ya da havaalanına giden otobüslerle de çok cuzi bir tutarla ulaşabiliyorsunuz.

yeni yazilarim yeni sitemde devam edecektir : www.sumrucaliskan.com

24 Haziran 2009 Çarşamba

Hangi mevsimde hangi ülkeye gidilir?

Gelelim ülke seçimine...Madem bir plan yapıyoruz tüm ince ayrıntılarını düşünmek gerekir. Kışı sevmeyen birinin mevsimini denk getiremeyip yılın soğuk zamanlarında yolculuk etmesine ne gerek var ya da yaz aylarında gece güneşinden yararlanmak isteyen birinin kesinlikle kuzeye gitmesi gerekir... Tabiii sadece gece güneşinden yararlanmak istemeyebilir de:)

OCAK
Ilıman iklimin hüküm sürdüğü Hawaii, meltemlerin etkisindeki Bahamalar ve Senegal kış aylarında güneşin tadını çıkarmak isteyenler için ideal. Yağışların henüz başlamadığı Kenya ya da kısa süre sonra toz fırtınaları ve şiddetli kasırgaların baş göstereceği Pakistan gezileri için son fırsat.Endonezya, Tunus, ve İspanya’da görülen yağışlar ve rüzgar, bu bölgelere yapılacak gezileri başka tarihe ertelemedeki en büyük etken.
Senegal, Hawaii, Bahamalar, Doğu Afrika, Pakistan...



ŞUBAT

Kurak bir iklimin sürdüğü Meksika ve Senegal’de yaz tüm hızıyla sürüyor. Güneşli Batı Afrika Sahillerinde yeniden denizin tadını çıkarabilirsiniz.
Orta Amerika, Batı Afrika, Doğu Afrika, Hindistan...



MART
Mart ayı, ilkbaharın habercisi. Kuzey Afrika çöllerinde gezinti için en uygun mevsim, Bahamalar ve Martinik ise şimdiden en gözde destinasyonlardan. Karayipler ve Meksika seyahatleri için ideal mevsim yavaş yavaş sona ermeye başlarken, Mauritus Adası ve Moritanya için mart ayından itibaren ölü mevsim başlıyor.
Kuzey Afrika, Bahamalar, Martinik, Peru, Karayipler, Meksika...




NİSAN

Tibet özellikle tavsiye edilebilir. Japon Adaları’nda kiraz ağaçları nisan ayından itibaren çiçek açmaya başlıyor. Akdeniz sahilleri sakin; şimdi turist akınına uğramadan denize girebilirsiniz. Karayip adaları’nda ise güzel havaların sonuna yetişebilirsiniz.Çin, Japonya, Akdeniz, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Türkiye gibi Akdeniz ülkeleri için de geçerli...




MAYIS

Güneşli ve ılık ilkbahar günlerinin başlaması ile birlikte Britanya adaları ya da Kuzey Avrupa, ideal tatil seçenekleri olabilir. Tam tersine , Orta Amerika ve Karayipler, sonbahara dek süren yağışların başlamasıyla birlikte gündemden düşüyor. Batı Afrika içinse mayıs ayı, yağmurlar başlamadan gitmeniz için son fırsat.
Büyük Britanya, Kuzey Avrupa, İsveç, Norveç, Finlandiya, Madagaskar...




HAZİRAN
Sonbahara kadar Hint Okyanusu’nda yer alan adalar, özellikle de Polinezya ideal destinasyonlar arasında.Polinezya, Hint Okyanusu, İsveç...



TEMMUZ
İrlanda ve Britanya Adaları da, yılın en güzel aylarını yaşıyor; yağmur artık veda etmiş, bunaltmayan sıcaklar günlük yaşama renk katıyor. Bir süre sonra güz yağmurları başlar. Bu yüzden, fırsatı kaçırmayın! Muson yağmurları ise çoktan Güneydoğu Asya ve Orta Amerika’da etkisini göstermeye başladı. Bu bölgelere gitmek için program yaptıysanız, muson yağmurlarının tüm şiddetiyle sürdüğünü bilmeli, önleminizi alarak yola çıkmalısınız.
Finlandiya, İsveç, Bolivya, Brezilya, Amerika, İrlanda, İngiltere, İskoçya...



AĞUSTOS

Yaz aylarında “geceyarısı güneşi”nden yararlanmak için Kuzey Avrupa ülkelerine gitmelisiniz. Hep sisli puslu havasıyla bilinen Londra’yı biraz olsun farklı görebilirsiniz ağustos ayında. Eylülde yağmur mevsiminin başlayacağı Doğu Afrika’ya gitmek isteyenler için, ağustos ayı son fırsat! Orta Amerika ile Uzak ve Yakındoğu ülkelerinde ise ölü sezon başladı.
Kuzey Avrupa ülkeleri ve Britanya Adaları, Hint Okyanusu, Doğu Afrika...



EYLÜL

Eylül ile birlikte yaz sıcakları son bulup havalar yumuşarken Orta Avrupa ve Kuzey Amerika tatil için en ideal bölgeleri oluşturuyor. Artık sıcaklığın düşmeye başladığı Kuzey Avrupa ve kısa süre kuru iklimin sona ereceği Endonezya için ise Eylül son şans! Yağmurlar ise Orta Amerika, Karayipler ve musonların başladığı Güneydoğu Asya’da ölü sezon yaşatıyor.
Orta Avrupa, Akdeniz Havzası, İspanya, Yunanistan, İtalya, Tunus, Fas, Mısır, İsrail, Kuzey Amerika...



EKİM

Ekim ayında ilkbahar güney yarım küreye yerleşir. Güneşle buluşmak için Güney Afrika’ya, Güney Amerika’ya ve Avustralya’ya uzanmanın tam zamanı. Güneydoğu Asya ve Karayip adaları içinse ekim, yağmurların başlangıcı demek.
Güney Afrika, Arjantin, Avustralya...



KASIM

Batı Afrika ve Hindistan’da yağış mevsimi sona eriyor. Dolayısıyla hem bu ülkeleri, hem de boğucu yaz sıcaklarının yavaş yavaş yerini ılıman bir iklime bıraktığı Mısır’ı ziyaret etmenin tam zamanı. Bir ay daha yağmurlu geçecek olan Orta Amerika ülkeleriyle ağır bir kış geçiran Uzak-Doğu’ya yapacağınız gezileri bir süre daha ertelemelisiniz.Senegal, Hindistan, Mısır, Hint Okyanusu, Uzak-Doğu, Orta Amerika...



ARALIK

Asya ve Uzakdoğu turları için en uygun mevsim. Bali, Singapur ve Tayland muson yağmurlarına veda ettiğinden gökyüzü her zaman masmavi. Karayipler’in kuzeyi ile Küba ve Jamaika’da da rahatça denize girebilirsiniz. Mısır turlarınız için ise son günler. Çin’de kış mevsimi sert geçmeye başladığından turizm için ölü bir mevsim.
Güneydoğu Asya, Büyük Antiler....




(Not: Yazının içeriği bir gazete yayınından alınmıştır.)

Dört Mevsim geziyle kalın;)

Hap bilgiler: Ucuz Hava Yolları


Şimdi vereceğim bilgiler gerçekten hayat kurtaracak bunu başta söyliyim:) Öncelikle nereye uçmak ve gerçekten ucuz hava yollarını mı kullanmak istiyorsunuz ya da ne bileyim interrail yapacak vaktiniz yok mu... o zaman biraz internetten arayıp tarayarak bilimum 2 ay öncesinden planladığınızda gerçekten çok ucuza uçabiliyorsunuz..Uzuuunn uzuuun aramanıza da gerek yok. Şimdi listesini aşağıda veriyorum...

(Bu havayolları listesi hangi ülkeye ait havayolu şirketi olduklarını gösteriyor..Türkiye'ye seferleri olanlar ise çoğunlukla Sabiha Gökçen havaalanına iniyor. Sitelerine girdiğinizde zaten destinasyonları ile Türkiye'ye seferi olup olmadığını görüyorsunuz..)

TÜRKİYE: Anadolujet, AtlasJet, Onur Air, Pegasus

AVRUPA
Arnavutluk: Belle air
Avusturya: Niki, InterSky
Belçika: Brussels Airlines
Bulgaristan: Wizz Air Bulgaria, EasyFly Bulgaria
Almanya: Air Berlin, Germanwings, Tuifly
Macaristan: Wizzair
İngiltere: Air Southwest, Bmibaby, EasyJet, Flybe, Flyglobespan, Jet2.com, Manx UK, Monarch Airlines, Thomsonfly
İrlanda: Aer Arann, Aer Lingus, Ryanair
İzlanda: Iceland Express,
İtalya: Blu-express, Meridiana, Myair(uçuşlar durdurulmuştur), Windjet
Norveç: Norwegian Air Shuttle
Finlandiya: Blue1
Fransa: Aigle Azur
Danimarka: Cimber Sterling Airlines
Çek Cumhuriyeti: Smart Wings
Polonya: Air Italy Polska
Romanya: Blue Air,
Sırbistan: Centavia
Slovakya: SkyEurope
Estonya: Balticair
Rusya: SkyExpress, S7 Airlines, Ural Airlines
İspanya: Vueling Airlines
İsveç: Höga Kusten Flyg, Kullaflyg, Malmö Aviation, Sundsvallsflyg
Hollanda: Transavia

ASYA-PASİFİK

Avusturalya: Jetstar Airways, Pacific Blue, Virgin Blue
Yeni Zelanda: Freedom Air, Jetstar Airways,AirAsia, Tiger Airways Valuair
Çin: Spring Airlines, China Southwest
Macau: Viva Macau
Hong Kong: Oasis Airways
Hindistan: Air Deccan, Air India Express, Alliance Air, Go Air IndiGo Airlines, Paramount Airways, SpiceJet, Kingfisher Airlines
Endonezya: Awair, Citilink, Lion Air, Adam Air
Japonya: Hokkaido International Airlines, Skymark Airlines, Skynet Asia Airways, StarFlyer Güney Kore: Hansung Airlines, Jeju Air
Malezya: AirAsia Pakistan: Aero Asia International, Air Blue, Shaheen Air, Pearl Air, Safe Air
Filipinler: Air Philippines, Asian Spirit, Cebu Pacific South East Asian Airlines
Singapur: Jetstar Asia Airways, Tiger Airways, Valuair
Tayland: Nok Air, One-Two-GO, Thai AirAsia

KUZEY AMERİKA

ABD: AirTran Airways, ATA Airlines, Frontier Airlines, Go!, JetBlue Airways, Skybus Airlines, Southwest Airlines, Spirit Airlines, Sun Country Airlines, USA 3000 Airlines, Virgin America Kanada: CanJet, Harmony Airways, WestJet, Zoom Airlines

GÜNEY AMERİKA
Brezilya: BRA Transportes Aéreos
El Salvador: TACA Fas: Jet4you, Atlas Blue,
Nijerya: Sosoliso Airlines, IRS Airlines, Kabo Air
Güney Afrika: 1time Airline

BAE
Kuveyt: Al Jazeera Airways
Suudi Arabistan: Sama



(Not: Oslo manzarası Ryanair penceresinden ;))


İyi uçuşlar:)